Türkçe Dublajlı Animeler
Samuray X
Orjinal Adı: Rurouni Kenshin, Samurai X
Gelelim diğer efsanelerden birine ve TV’de izleyememiş oluşuma en çok üzüldüklerimden biri. Nasıl ki Rose of Versailles bu tür konularda (gerçi hoş bu seri her türlü aklıma gelenlerin başında) ilk aklıma gelen bir isimse Rurouni Kenshin’in de ondan aşağı kalır yanı yok. Eskinin nam salmış ama kılıcını mühürlemek zorunda kalmış bir samurayın hikayesidir Rurouni Kenshin. Aslinda ‘zorunda kalmak’ değil de kılıcını artık hayat kurtarmak için kullanan bir Ronin’in (efendisi olmayan samuray) hikayesidir. Bir nevi Kenshin’in fırtınalı hayatına bir yolculuk hikayesidir. Türkçe dublajı için çok yorum yapamıyorum ama ben bu seriyi her haliyle izlemeyi seviyorum. İyi ki anime yolculuğumun duraklarından biri olmuş.
Ve… Leydi Oscar (Versay’ın Gülü)
Orjinal Adı (Diğer Adları): Versailles no Bara, Rose of Versailles
Bu isme ‘Diğer Adları’ kısmını da ekledim çünkü zaten Lady Oscar da orjinal isimlerinden birisi. Oscar adı anime bilincine varmaya başladığım dönemlere denk gelen bir isim ve konusunu ciddiyetle izleyebileceğim dönemlerim diyebiliriz. Lise yıllarımda izlediğim isimlerden birisiydi. Elbette bendeki büyüsü bunlarla alakalı değil. O benim için bambaşka bir isim, belki de yeniden beni anime dünyasına gömen isim demeliyim. Yıllar sonra bu seriyi yeniden izlemek isteğiyle dolunca araştırıp animelere yeniden gömüldüm. Hatta bu araştırma aşamamda o Türkçe dublajıyla Youtube üzerinden videolarını açıp açıp yeniden izlediğim bir animeydi. Orijinalliğinin yerini hiçbir şey tutamaz elbette ama itiraf etmem lazım ki Türkçe dublajı da hiç fena değildi.
Yazımda birkaçına değinsem de daha nicelerini TV’de izlediğimizi söylemem lazım. Her ne kadar hepsini izleme şansını kaçırmış olsam da biz Türkçe dublajlı animelerin tadını almıştık. Kimisini izleme şansını yakalayamadık elbette ama isimlerini daha o dönemlerden bildiğimiz niceleri vardı. Hem de ne niceleri; Legend of the Galactic Heroes, Voltran, Little Lulu and Her Little Friends, Calimero, Lady Georgia, Basilisk, Hime-chan no Ribbon, Three Musketeers, Dragon Ball…
Calimero
https://www.youtube.com/watch?v=PjIvp-bOa8c
Lady Georgia
https://www.youtube.com/watch?v=HTQl9qncRO4
Dragon Ball
Voltron
https://www.youtube.com/watch?v=7ghHHVFIHM0
Yazıyı hazırlarken en büyük keyiflerimden birini yaşadığımı itiraf etmem lazım. Zira eskiyi anmak, daha doğrusu hasretle anmak birçoğumuzun yaptığı rutinlerden birisidir. Çocukluğumuzu özleriz, eskiyi anarız ve çocukluğumuzda oynadığımız oyunları, bu oyunlar yanında hala hafızalarımızı süsleyen seyirliklerimizi. Aslında biz anime kültürüyle miniklikten tanışan çocuklardık. Çoğu animeyi TV’den takip etmenin tadına varanlardan. Bazen kendimi şanssız görsem de anime söz konusuysa şanslı gördüğümü itiraf etmem lazım. Orijinal dublajın tadına varanların elbette savunmayacağı bir konu, ya da öylesine bakıp geçeceği ama akranlarımın hala burada bir yerlerde olduğunu bildiğim için böyle bir başlıkla sizlere selam vermek istedim. Fakat beni kimse yanlış anlamasın lütfen, ben bu şansı kaçırmış olanlara da bir selam çakmak isterim. Sadece bu tadı hissetme şansları olmadığı için içlerinde bir burukluk hissedenler var mı çok merak ediyorum. Belki böylesi bir konu sizlere ulaşmayabilir, zira ‘oldschool’ diye tabir edilen bu eski animelerin tadını seven de pek yok diye düşünüyorum. Yine de siz o ön yargınıza bir süreliğine kısacık bir an bile olsa bir kilit vurun, Türkçe dublaj olmasa bile bu güzel nostaljinin bir kez de olsa tadına bakın derim. Ha, ben her nostalji dendiğinde şu Oscarımı dile getiriyorum biliyorum ama maruz görün. Onu anmadığımda kendimi ihanet eden bir sevgili gibi hissediyorum. Sanki ben onu anmazsam o tanrıçaların asaletine sahip olan Oscar değişecekmiş gibi…
Sanırım ben büyüdüm ama o Türkçe dublajlı animeleri özleyen çocuk sadece bir yerlerde saklanıyor ve dönem dönem gelip kendini gösterme ihtiyacı hissediyor. İhtiyaç dediğime bakmayın siz, bu da o miniğin sevimli ve karşı konulamaz yaramazlıklarından birisi işte.