Spor Yaftasıyla Animeler

Şampiyonlar dünyasına bir adım…

Spor Animeleri

Bir başkadır spor dostluğu; azim kardeşliği. Sporla gelen birleşmenin verdiği bir doygunluktur, sporun bir birey olarak değil de, ‘dostluk’ ve ‘azim’ kavramlarının birleşmesi sonucu doğan, takım arkadaşlığı adresi; bir nevi destek ruhunu ortaya sermedir. En güzel azim yansımasıdır, parçalanamaz dostluğun, gidilmek için can atılan ilk adresidir bir nevi. Animelerde ise bize en güzel, en özenilesi şekliyle sunulur. Çoğu Shounen sever takipçisinin, karşı çıktığı bu etiketi sahiplense de en çok ‘dostluk’ yaftasını yakıştıranlardanım ve en çok hak ettiğini düşünen kesimin en ateşli üyesiyim. :D

Spor Animeleri

Oldum olası en çok özendiğim dostlukların adresi olan bu sahibi irdeleyesim vardı, bugüne nasipmiş. :)  Laflayıp eleştirmek, eleştirirken de izlediğim efsaneleri yeniden dile getirmek ve ne kadar özlediğimin farkına bir kez daha varmak istedim. ‘’Efsane’’ demişken, hepimizin aklına ilk gelen isimleri biliyorum, hepimiz biliyoruz aslında. Hele de söz konusu spor etiketiyse, hangimiz Captain Tsubasa’yı es geçebilir ki… Ya Slam Dunk? Biliyorum Chiko da var bunların içinde ama ben onu bir türlü hatırlayamıyorum, ya ben izlemedim ya da izleyip unuttuklarımdan biri oldu gitti Çiko. :D Küçükken bile spor animelerini izlemeye bayılıyordum, elbet anime bilinci henüz bünyeme yerleşmemişken…

Spor Animeleri

‘Bilinç’ demişken; bilinçli olarak düşündüğümdeyse, benim sıralamamın yıldızı, hiç kuşkusuz Hajime no Ippo ve Ookiku Furikabutte’dir. Gerçek yaşamımda boksu bir spor olarak görmezken Hajime no Ippo dendiği an, tüm spor serilerini geriye ittiğimi biliyorum. Ookiku Furikabutte ise, yani nam-ı diğer Oofuri ise, bizim kültürümüze ait olmayıp da izlemekten en çok keyif aldığım spor serilerimden biridir. Spor çatısı altında buluşan türler arasında en sevdiğim temadır beyzbol sporu. Belki sporun bir birey ruhundan daha çok takım ruhunu taşıması gerektiğini savunduğu içindir. Belki de ince hesaplamaları ortaya çıkarışından, zeka unsurunu da sporla bütünleştirmesinden dolayı seviyorum bu temayı. Nedeni hangisi bilmiyorum, bulamadım ama ben bu sporun animeye uyarlanışını seviyorum. Oofuri, bu türde gözbebeğimdir benim. Çizimlerinden tutun da karakter betimlemelerine kadar her şeyiyle üstün tuttuklarımdan. Sahip olduğu renkli dünyası ve Seiyuu cenneti oluşuyla da kendini özel kategorisine taşıyanlardan. Normalde ana karakterlerimde, Mihashi gibi mızmız karakterlerden pek hazmetmeyen ben gibi takipçilerine Mihashi’yi bile sevdirebilecek bir gücü var. Öyle bir büyü ki o sevimli mi sevimli, özendirici mi özendirici ama hepsinden önemlisi masum, masum olduğu kadar da bozulamaz dostluğun dünyasında hapsettirme ruhunu taşıyor. Karakterlerin gelişimi yanında o güzel ‘dostluk’ yumağının teker teker oluşumuna tanık ediyor sizi, o yumağın sıcaklığını yakaladığınız an siz de onlardan biri olup çıkıveriyorsunuz. ;)

Spor Animeleri

Hajime no Ippo ise Oofuri’ye göre daha sert sahneler ve çizimlere sahip. İki spor birbirinden tamamen farklı olduğu için birçok şeyde de bu ayrıntıları rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Hazır yepyeni, tazecik sezonu da gelmişken Ippo gibi bir seriye böylesi güzel başlıkta yer vermemek olmaz. Bir bayan takipçi olarak bugüne kadar izlemiş olduğum en iyi serilerden biridir Ippo. Kolay kolay komedi yapımlarını sevmeyen biriyim, hatta birçok komedi yapımı beni böylesi güldürmeyi başaramamıştır ama işte Ippo… Adını, ‘’Tehlikeli Üçlü’’ koyduğum o üç Senpai ile bambaşka bir dünyaya götürüp bırakıyor sizi. Rakiplerin dünyasıyla, bu evrenden hiç çıkmak istemiyorsunuz. Lisenin şamar oğlanı olan Ippo’nun kahramanı bir boksör olunca Ippo da kendine bu yolu çizme kararı alır ve bu kahramanın bağlı olduğu salonda ‘’ilk adımlarına’’ yani ‘hajime’sine başlar. Kahramanı ise hiç düşündüğü gibi değildir, söz konusu boks olunca fazlasıyla ciddileşen Takumi, söz konusu kadınlar ise en baba sapık olma rolüne kolayca bürünebilen biridir. Hal böyle olunca da alın size komik mi komik, eğlenceli mi eğlenceli boksörler dünyası. Evlere şenlik bir ring dünyası.

Spor Animeleri

Beyzbol demişken Major efsanesi atlanılamaz gibi geliyor bana, bir karakterin en trajik anını yaşadığı anda gelen, beyzbol aşkıyla büyüyen bir dünyanın kapısını açıyor size. Dram yönünü fazlasıyla öne çıkarsa da birlikte büyüydüğünüz bir beyzbol dünyası Major. Adı gibi, sizi profesyoneller dünyasıyla da tanıştırıyor ve beyzbol sporunun yüzeysel görünüşünün ardındaki zorlukları da izleyicisiyle paylaşıyor. Yeri geldiğinde başarısızlıkların da bir sporcunun kaçınılmaz kaderi olduğunu gösteriyor. Azim, her zamanki gibi, izleyicisine en çok hatırlatılan tema bu seride, onun yanında dostluğu da unutmuyor yapımcısı, dostluk derken komedi de diye düşüneceksiniz biliyorum ama bu kez fazla ümitlenmeyin derim çünkü Major komediden daha çok dramıyla spor severleri hapsediyor kendisine.

Spor Animeleri

Efsaneler demişken Slam Dunk’sız olmaz herhalde, eğer bu başlıkta ona yer vermezsem taşlanmayı hak ettiğimi biliyorum. :P Slam Dunk her şeyiyle ‘efsane’ yaftasını hak ediyor, o maçlar bu kadar uzun olmasa keşke. Her şeyiyle sevdiğim bir seri, bunda da bir ana karakter azmi izliyorsunuz, onun yanında da dostluk. Bu kadar uzun bölüm neden diye düşünmeyin çünkü cevap çok basit; 20 bölümden fazla süren bir maç. Evet, mangakasının en büyük hatalarından biri bu, peki bu seriyi baltalıyor mu? Kesinlikle, o kocaman adımları, koca bedenleri gibi olan kocaman yürekli karakterleri izlemelisiniz. Eğer ben gibi spor serisi tutkunuysanız ertelemeden hemen bir buluşma ayarlayın derim, hatta değilseniz bile bu buluşmaya mutlaka gidin!  Buluşma derken randevusuna bir kez gittiniz mi vazgeçemeyeceğiniz bir diğer isim de Eyeshield 21 serisidir eminim. Yukarıda bahsini ettiğim tüm spor serilerinden kendini ayırmayı başarmış bir adımla size yaklaşan bir yapım. Hiruma gibi şeytani bir ana karakteri yanında güçsüzler dünyasının azmine sahip olan ve gelişeceği güne azimle ulaşmayı amaşlayan Sena’sı ile sizi en çok eğlendirecek olan yapımlardandır E-21. Bambaşka bir ana karakter dünyası ile sizi karşılıyor, üstelik silah gibi vahşi dünyanın simgesi haline gelmiş bir araçla sizi simgeler dünyasına çekiyor. Bu kez, sporu amaç edinmiş bir ana karakter yok, aslında var, yok da denilebilir. Hangisi olduğuna siz karar verin çünkü bu seride izleyeceğiniz ve rakip klasmanında olmayıp aynı tarafı sahiplenen iki ana karakter izleyeceksiniz. Biri şeytanla anlaşma yapmış Hiruma, biri de şeytanın varlığında bi haber olan, saflıkta melekleri bile ezip geçebilecek minik Sena. Hiç düşünmediği bir anda kendini ‘amerikan futbolu’ dünyasında buluveriyor ve o Bishounen olmayıp da harika çizimleriyle biz kızların gönlünü, bu vahşi dünyaya çeviriveriyor. Komediyi de size yanındaki bonusu olarak getiriyor, getirirken de spor serisine yerleştirilmiş olan ve benim en sevdiğim spor serisi özelliklerinden biri olan sevimli olup da mız mızlıktan uzak sevilesi kız karakterlerimi yerleştiriyor. Haliyle onlardan biri olup çıkmak için de sık sık iç geçiriyorsunuz, siz farkında olmadan yapıyorsunuz bunu belki ama ben o sesi şimdiden duydum bile. ;)

Spor Animeleri

Efsaneleri bir kenara bırakalım şimdi, yenilerde bu tatları yakabiliyor muyuz bilmiyorum ama ben hepsinde yakalayamıyorum. Bu konuda en büyük hayal kırıklığım Kuroko no Basket oldu. Oysa geliyor diye ne de çok sevinmiştim. Karakter gelişmelerinden uzak, hiçbir komedi öğesine gülemediğim, sadece çizimleriyle öne çıkmayı başardığını düşündüklerimden biri. Derinlikten uzak dünyasıyla ‘dostluk’ temasını bana hiçbir şekilde hissettirmeyi başaramamış bir isim Kuroko no Basket. Derinliği bırakın, yüzeysel olarak düşündüğümde bile benim dünyama buz gibi rüzgarları getirip bırakan bir yapım. Belki de onu sevmememin en büyük nedenlerinden biri bu; samimiyet. Benim için spor serisi demek samimiyet demektir. Samimiyet yanında iliklerimde hissettiğim dostluğun sıcaklığıdır ama ben bu seriyi izlerken çoğu kez üşüdüğümü hissettim. Kuroko no Basket bu kulvardaki en büyük hayal kırıklıklarımdan biri oldu. Onun yanında One Outs serisi de beni kendine çekemeyenlerdendi, spor etiketine sahip olmasına aldanmayın, zira spor şenliğinden çok zeka üzerine yoğunlaşılmış bir yapım. Zeki karakterleri severim elbet ama yaftada ‘spor’ görüyorsam eğer evime spor şenliği dolsun isterim, o şenlik yanında da tribün heyecanını iliklerimde hissetmek…

Spor Animeleri

Bir de, orijinallikle gönlümü kazananlar var, ‘’Bir spor serisinde orijinallik olur mu?’’ diye gelen sorular olacakmış gibi hissediyorum. İşte bu noktada Giant Killing serisine değinesim var; bu seriye özellikle değinmek istedim çünkü birçok spor serisinden farklı bir işleyişe sahip, birçok özelliği arayıp da bulamayacağınız orjinalliklerle bezeli. Özellikle de hiçbir spor serisinde bulunmayan taraftarı işleyişiyle benim gönlümü çelivermişti. Taraftar yanında başrol karakteriyle de beni kendine bağlayıverdi. Ana karakter, bu kez, ne güçlenmeyi hedefleyen bir futbolcu ne de kendine rakip seçmiş bir sporcu olma hayaliyle tutuşan ergendi. Bu kez beni dünyasına götüren kişi, zekasıyla beni kendine hayran bırakan bir koçtu. Zekasıyla hayran bırakışı yetmiyormuş gibi Seiyuu’suyla da bendeki yerini ikinci kez sağlamlaştırıyordu. Çok renkli bir dünyası yok Giant Killing serisinin, ama o futbol dünyasına yakışan yeşilliği ve eğlenceli replikleriyle ağızlara layık bir spor serisi. Finaline kızmayın çünkü bu bütün spor serilerinin kaderi, bir türlü gelmeyen o finali için izleyicisini bekletmek…

 Bir de açılış ve kapanışları vardır spor serilerinin, bazısı sizi spor aşkına getirirken bazısı da sevilesi melodisiyle sizi keyiflendirir, tıpkı Major serisinin 3. sezon kapanış şarkısı gibi;

http://www.youtube.com/watch?v=WcsUVdKYEc0
Eksileriyle artılarıyla, anime dünyasının vazgeçilmez öğesidir spor etiketi. Yılların değiştirdiği görsel şölene inat yerini en güzel şekilde korumayı başarmış bir tür. Artılarının eksilerini rahatlıkla dövebildiği bir tema; en büyük eksilerinden biri yukarıda bahsettiğim gibi noktaya ulaşamamış finaller. Bu tür kapanışlara razıysanız eğer bir an önce uğramanız gereken adreslerden biri. Çizim sevdalısıysanız eğer sizi çekebilecek bir tür olur mu bilemem ama bu özelliğinizi sürdürmeye kararlıysanız eğer kaybeden taraf siz olursunuz, benden söylemesi. Sırf çizim hatırına en güzel tatların birinden mahrum kalmayı göze alıyorsunuz demektir bu. Bense her yeni gelmiş olan spor serisi haberiyle daha da bir heyecanlananlardanım, hatta öyle bir heyecan yaşıyorum ki kanım kaynıyor resmen. Bazen kendimi kaptırdığım bile oluyor, sizin yapınızı bilmiyorum ama ben tadacağım her yeni lezzet için olmadık heyecanlara kapılırım. Hele de söz konusu tat, tadına varırken en çok keyiflendiğim bir şeyse, işte o zaman değmesin kimse keyfime~!! Hal böyle olunca da, söz konusu olan şey ‘spor serisi’ ise işte o zaman, zaman dursun mümkünse, çünkü bu tadın keyfine varmak gibisi yok…

Dinledikçe size taraftar heyecanı aşılayan müzikleri de spor serilerin bir diğer güzel tarafıdır, tıpkı adı gibi size birçok duyguyu, ama en çok da tezahürat heyecanı verebilecek güzelliğe sahip oluşları bile bu türü ayrı kılıyor. İşte böyle bir şarkısı var Eyeshield 21 serisinin. Yazımı hazırlarken tekrar tekrar başa alıp dinlediklerimden;

Hızlıca Paylaş!