Sanzoku no Musume Ronja
Sıcak Sıcak
Sanzoku no Musume Ronja
Diğer İsimler: Ronia the Robber’s Daughter, Ronja Rövardotter, 山賊の娘ローニャ
Tür: Macera
Yayımlanma Tarihi: 11.10.2014
Yönetmen: Goro Miyazaki
Senaryo: Hiroyuki Kawasaki
Firma/Stüdyo: Studio Ghibli, POLYGON PICTURES, NHK, Dwango
Müzik: Satoshi Takebe
Başlıca Seiyuular: Haruka Shiraishi (Ronja), Takaki Seki (Mattis), Yukari Nozowa (Lovis), Umeji Sasaki (Skalle-Per), Shoichiro Akoboshi (Fjosok), Rintarou Nishi (Tjegge), Takeo Ogawa (Tjorm), Kenji Sugimura (Sturkas), Takahiro Shimada (Knotas), Yuusuke Tezuka (Pelje), Keiji Himeno (Lill-Klippen), Atsuki Tani (Borka), Reika Uyama (Birk), Mika Doi (Undis), Saori Kato (Tori-Onna(Hell-Harpy/Yarı kuş yarı kadın bir yaratık))
Açılış: Aoi Terashima – Haru no Sakebi
Kapanış: Mari Natsuki – Player
Sanzoku no Musume Ronja, Goro Miyazaki’nin aslına bakarsak Studio Ghibli’nin ilk televizyon serisi. İsveçli yazar Astrid Lindgren’in çocuk kitabından uyarlanan seri, 3D CG animasyonlar barındıracağının bilinmesi sebebiyle daha başlamadan birçoğumuzun gözünde 1-0 yenik durumdaydı. Şimdiyse, geç de olsa internette yayımlanmaya başlayan animeyle ilgili kendi ön yargılarımı yıktığım gibi; aranızda bu animeye kuşkuyla yaklaşanların da düşüncelerini biraz olsun yumuşatmaya çalışacağım bu yazıyla.
Öncelikle animenin ilk bölümünde anlatılanlardan bahsedecek olursam; ilk bölümün isminden de anlaşılacağı üzere (The Child of the Thunder Night) Ronja’nın gök gürültülü bir gecede gerçekleşen doğumu anlatılır. İlk başta orman yolunda ilerleyen bir atlı arabayla karşılaşıyoruz, sonrasında da onları soymaya gelen haydutlarla. Arabanın çevresindeki korumaları kendilerine has bir yöntemle etkisiz hale getiren haydutların atlı lideri Mattis özetle ‘Ya paranı ya canını’ diyerek arabadakileri tehdit etse de araba kaçmayı tercih eder. E Mattis de peşlerine düşer tabii. Ancak bu sırada rakip haydut grubunun da arabanın peşine düştüğü görülür ve diğer haydut grubunun lideri Borka tarafından da sıkıştırılarak bizim araba ilerlemeye devam eder. Bu kovalamaca esnasında Mattis ve Borka’nın ağız dalaşına şahit oluruz. Bu durum öyle bir hal alır ki arabayı falan unutup, kendilerini bu hararetli tartışmaya kaptırarak ilerlemeye devam ederler. Tabii bu sırada duran arabayı soyma işi diğer haydutlara kalır. Mattis ve Borka tartışarak ilerleyedursun; Mattis’in bir adamı tarafından yolları kesilir. Durum acildir. Bebek yoldadır çünkü. Bu noktada bebeğinin dünyaya geldiğini düşünen bir babanın heyecanını, stresini görüyoruz. Mattis karısının odasına vardığında görür ki daha bebek falan yok ortada. Mattis’in karısı Lovis’le tanıştığımız daha o ilk dakikadan anlıyoruz ki bu kadın gerçekten her anlamda güçlü. Öyle ki bu çetenin lideri keşke bu kadın olsaymış dedirtti bana. Hele hele doğum sancıları tuttuğu zamanki metaneti, bebeğini şarkı söyleyerek doğurmak istemesi ve bunun nedeni, bence ilk bölümün en etkileyici sahnelerindendi.
Ancak dışarıda uçmakta olan ve gerçekten çok sinir bozucu sesleri olan yarı kadın yarı kuş yaratıkların seslerinden bu isteğini yerine getirememektedir Lovis ve Mattis’ten onları uzaklaştırmasını ister. Mattis elinde ok kuleye çıkar ve bu gerçekten hem sesleriyle hem de görünüşleriyle rahatsız edici olan bu yaratıkları uzaklaştırmaya çalışır. Hatta birisiyle muhatap olmak durumunda kalır. Velhasıl bebek annesinin güzel sesi eşliğinde dünyaya gelir ve bizler bundan sonra bebeğini ilk defa kucağına alan Mattis’in anlık değişen duygularına ve ömürlerinde belki de hiç bebek görmemiş, bir bebeğe hiç dokunmamış çete üyelerinin şaşkınlıklarına, heyecanlarına vs. şahit oluruz. Bebek şerefine düzenlenen partinin kesintiye uğramasına neden olan yıldırım ise bölüm sonundaki eğlenceli diyalogların tetikleyicisi olacak ve bu diyaloglar bölümü yüzünüzde bir tebessümle sonlandırmanıza sebep olacak muhtemelen.
İlk bölümün hikayesi ana hatlarıyla böyleyken; acaba animasyonları nasıldı? Çevre tasarımları hemen hemen her Ghibli animesinde görebileceğimiz cinsten. Karakterlerin kıyafetleri ise; özellikle de bölümün başındaki soygun sahnesinde takılan maskeler, bana bir diğer Ghibli yapımı Princess Mononoke’de, Mononoke tarafından takılan maskeyi hatırlattı. Gelelim 3D CG animasyonlarına. Karakterlerde kullanılan bu animasyon şekli açıkçası ilk başta beni de rahatsız etti çünkü bu animasyonlar animenin sadece çocuklara hitap ettiği izlenimini uyandırdı bende. Halbuki Goro Miyazaki, Sanzoku no Musume Ronja’nın sadece yetişkinliğe adım atan bir kızın hikayesinin anlatılmadığı, aynı zamanda çocuk ve ebeveynleri arasındaki sevginin ve büyümenin; arkadaşlar arasındaki bağların hikayesinin de anlatıldığı bir seri olacağını, bunlara ek olarak da hedefinin, herkese hitap eden, çocuklardan yetişkinlere kadar herkesin izlerken zevk alabileceği bir eser yaratmak olduğunu söylemişti.
Bölümü izlemeye devam ettikçe sevgili Goro Miyazaki’ye hak vermemem mümkün olamazdı; bölümün aşağı yukarı 10. dakikasından sonra CG animasyonlara alışmaya başladığımı ve animenin beni çekmeye başladığını fark ettim. Yukarıda kabaca bahsetmiş olduğum bölüm konusundan sizlerin de anlayacağı üzere bizlere de hitap eden çok şey vardı aslında animede. Belki de birçok kişinin animeye ön yargıyla yaklaşmasına sebep olan bu CG animasyonlar, serinin çocuklara da hitap eden yönünü vurgulamak adına başvurulmuş bir yoldu. Bölüm bittiğinde farkettim ki CG animasyonlarından çok verilmek istenen duyguylar, anlatılmak istenilenler üzerinde düşünüyorum.
İlk bölümdeki karakterlerin seiyuularının, karakterlerle uyumlu olduğunu ve gayet de başarılı işler çıkardıklarını söylemek istiyorum. Özellikle ön plana çıkanlar ise bana göre Mattis’in seiyuusu Takaki Seki ile karısı Lovis’in seiyuusu Yukari Nozowa. Animede kullanılan bölüm içi müzikleri; girdikleri sahneyle, hikayenin atmosferiyle ve bence orijinal hikayenin sahibi Astrid Lindgren’in milliyetiyle uyumluydu. Aoi Terashima tarafından seslendirilen “Haru no Sakebi” isimli açılış parçası ise mükemmeldi diyebilirim. İlk bölüm itibariyle Mari Natsuki tarafından seslendirilen “Player” isimli kapanış parçasına ise yer verilmedi.
Sanzoku no Musume Ronja ile ilgili ilk izlenimlerim bu yönde. Ghibli isminin, Miyazaki soyadının hatrına bu animeye bir şans verilmesinden yanayım. En azından ilk bölümü izlemenizi tavsiye ediyorum. Bölümün yüzünüzde sıcak bir tebessüm oluşturma potansiyeli yüksek çünkü.