Hitokiri Battousai
Siz Hiç Hayatınızda Bir Anime Karakteriyle Aşk Yaşadınız Mı?
Hitokiri Battousai (Himura Kenshin)
Anime izleyicisi, daha doğrusu bağımlısı olan çoğumuzun bazı karakterlere karşı böyle bir his yaşadıklarına inanıyorum. Hani izlemeyi çok istersiniz, izlediğiniz an o büyülü dünyada yolunuzu kaybedeceğinizi bilirsiniz ve bile bile o dünyanın rüzgarına kendinizi bırakıverirsiniz ve o dünyada, o kişinin yanında olmak için can atarsınız, hatta o kişinin gerçekliğinden çok siz bir çizgi karakter olmak için yanıp tutuşursunuz. Çocukluğumun aşkı vardı benim, Candy Candy serisinin Terry’si idi, Daddy Long Legs’in o upuzun bacaklısı babasıydı, Oscar’ın Andresi’ydi, hatta ‘cartoon’ diye tabir edip de anime dünyasından ayırdığımız kahramanım Red Kit vardı. Bu noktada Yakari’mi de es geçemem.
Sonra bunların tahtını yıkacak adam geldi karşıma, varlığıyla, kişiliğiyle, yaşanmışlığıyla, geçmişiyle, samuray ruhuyla tüm zamanlarımın aşkı olup tahta oturuverdi. Bu kez o benliğimin çalkantılı dünyasının nedenlerinden biri olan Kenshin’i dile getiresim var, onu ve onun adının geçtiği tüm yapımları irdeleyesim. Son OVA’sı ve Live Action serisinin 2. filmi hariç bugüne kadar adının geçtiği her yapımı yalayıp yutan bir aşığım ben, onu tüm benliğime işlemek için her yapımında yeniden onu tanıyormuşçasına onun hayatını didik didik eden. Hayatımın en güzel aşklarından biri olan Rurouni Kenshin diyorum, samuray ruhunun en güzel yansıması, Shounen denildiği an aklıma ilk gelen adın sahibi ama hepsinden önemlisi gerçek bir ismin hayat verdiği efsaneler dünyasının lideri olan kişiden bahsediyorum, bu kez Rurouni Kenshin’e dair ne varsa ortaya seriyorum. İncelememi izleme sırasına göre sunuyorum ama yazının içeriğinde bana kulak vermek isteyenler için başka bir izleme sırasından bahsedeceğim çünkü beni de böyle bir yönlendiren takipçi olsaydı eğer vereceğim sıralama tavsiyesi benim için de en iyi seyirlik yolu olacaktı.
Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan Tsuiokuhen (OVA/4 Bölüm) (1999)
Her ne kadar flashback tadıyla bize ilk izlenmesi gereken bölüm olarak sunulsa da Kenshin ile tanışacak olanlara benim yapabileceğim en güzel tavsiye seriye öncelik vermeleri olacak fakat seriyi tamamen bitirmemiş olarak bu OVA’ya yer vermeleri. Yanlış hatırlamıyorsam eğer seriyi 36. bölüme kadar izledikten sonra bu 4 bölümlük olan şaheseri izlemeye başlayabilirsiniz, zaten izledikten sonra ilk dakikasında bile tüm bölümleri devirmek isteyeceksiniz. Bu dört bölümlük aradan sonra seriye geri devam edebilirsiniz. Zira benim tavsiyem bir nevi manga ilerleyiş sırası tadında oluyor.
Kenshin’in nasıl bir Battousai oluşuna tanıklık edişinizden tutun da geri Kenshin dönüş yolculuğuna tanıklık etmenizi sağlayacak bir yapım bu şaheser. Kenshin adı altında yer alan ne kadar çok şey varsa -ben hepsini ayrı ayrı sevsem de- asım kesinlikle Tsuiokuhen OVA’sı. Kenshin’i Kenshin yapanın kim olduğunu görüp, ufacık Kenshin’in büyüme mücadelesi yanında, Kenshin adına nasıl sahip olduğunu, yüzündeki, aslında yüreğine kazınmış olan X yarasının Kenshin için, daha doğrusu Kenshin severler için ne ifade ettiğini öğrenmemizi sağlıyor bu yapım. Kan yağmuru altında başlayan bir Rurouni’nin yolculuğuna başlayıp onun yalnızlığına ortak olurken o muhteşem ezgilerin sizi sürüklediği Battousai’lar dünyasına adım atmak için en güzel seçim Rurouni Kenshin. Rurouni hayatının yanında ‘Tomoe’ adının da Kenshin adı yanında ne ifade ettiğinin kanıtı bir nevi.
Küçücük biriyken ailesi gözleri önünde katledilen Kenshin, sonrası ustası ve hayat öğreticisi olacak Hiko Seiujiro tarafından kurtarılan ufaklıktan başka bir şey değildir. Hiko usta tarafından eğitilmeye başlayan Kenshin’e ustası tarafından sadece bir hayat hediye edilmez, yıllarca koruyacağı Kenshin adı da ustası tarafından ona hediye edilmiş bir izdir. Belli bir dönem sonra Kenshin ustasının yolunu seçmek yerine bambaşka bir yolu tercih eder ve Hiro ustanın yanından ayrılır.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=ypzPw2DHes0]
Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan (TV Serisi/65 Bölüm) (1996-1998)
Samuray dünyasında, efsaneler arasına adını en güzel işlemelerle yerleştirmiş biridir Rurouni Kenshin. Bulunduğu çalkantılı dönemin fırtınasından kaçıp da ‘Battousai’ olma yolundan çoktan ayrılmış sıradan bir gezgindir artık. Bu esnada karşılaştığı Kauro onu geçmişinden çıkarıp gerçek anlamda bir kurtarış sunmak istemektedir çünkü geçmişin izleri ve geçmişten gelen düşmanlar Kenshin’i rahat bırakmamaktadır, tüm bunların yanında geçmişin izlerini ger defasında acı bir bıçak gibi Kenshin’e saplayan hayalaletlerin izleri de Kenshin’i bu yolculuğunda takip etmektedir. Bu esnada, Kauro varlığıyla Kenshin’e güç verenlerden biri olacaktır. Kauro yanında Megumi, Sano ve Yahiko da bu yolculuğun bir parçası olup, ikilinin dünyasında her an kendilerini göstermeye devam edecektir.
Çizimleri açısından zor alıştığım bir yapım olduğunu kabul etmem lazım, çizimden ziyade Kenshin’in karakter özellikleri diyebilirim. Özellikle de Tsuiokuhen OVA’sının hemen ardından izleyince OVA’nın verdiği animasyonun tadını acayip bir şekilde özler olmuştum. Kenshin’e dair en büyük pişmanlığım neydi, diye sorulsa, cevabım izleme sıram olurdu çünkü Tsuiokuhen OVA’sını seriye başllayıp da 30’lu bölümleri devirdikten sonra izlemeyi tercih ederdim. Böylece animasyon ve anlatım konusunda alışma zorluğu yerine seriye daha ilk dakikalarda büyük bir keyifle sarılmış olabilirdim. Yine de böyle dediğime bakmayın siz, zira Rurouni Kenshin hala aslarım arasında yerini kimseye kaptırmayan yapımların başındadır.
Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan – Seisou-hen (OVA/2 Bölüm) (2001)
Uzun mu uzun, güzel mi güzel, şiirsel mi şiirsel ama hepsinden öte tüm fırtınalarına rağmen özenilesi bu yolculuğun son durağı, belki de bitiş noktası bu hüzünlü, bir o kadar da etkileyici olan OVA. Siz Kauro & Kenshin severlerdenseniz, seriye noktayı koyar koymaz bu yolculuğa hiç mola vermeden devam etmelisiniz. Kauro & Kenshin yolculuğunun, Kenshin hayatındaki önemine dem vurmak adına oluşturulmuş bir nevi.
Her ne kadar araya mangasında yer almayan sahneler, yani filler serpiştirilmiş sahneler olsa da tadına doyulmayacak bir bitiş aslında. Fırtınalardan gelip de dinlenebileceğiniz bir liman gibi bu 2 bölümcük olan OVA. Kenshin’in fırtınalı hayatının getirisi olan bir bitişle izleyicisine veda ediyor Rurouni Kenshin. Çizimlerinin Tsuiokuhen OVA’sının şaheserliğine ulaşamamış oluşuna rağmen tadına doyulamayacak bir final seyirliği diyebilirim.
Müzik namına yeniliğin olmadığı, zaten bu güzel hikayeye ondan başkasını düşünemediğim ‘In Memories – Kotowari’ melodisi ile sizi karşılayan ve onun eşliğinde güzel bir yolculuk sunan hikayesiyle bu efsanevi Kenshin yolculuğunu tamamlamanızı sağlıyor. Seriyi veya mangasını tamamlamış olanlar için tek diyebileceğim vaktiniz kısıtlı olsun ya da olmasın bu 2 bölüme sığdırılmış olan hayata en kısa zamanda fırsat yaratmanız. ;)
Rurouni Kenshin Manga: Meiji Kenkaku Romantan Manga (259 Chapter) (1994-1999)
Serisini izlerken aldığım keyfin aynısını yaşamamı sağlayan nadir mangalardan birisi. Çok sıkı bir manga takipçisi olmadım hiç, aksine sevdiğim isme dair olan mangaları okumak tercihim fakat Kenshin söz konusu olunca akan suyu durdurduğum da bir gerçek. En baştan başlayıp son anına kadar hiç soluksuz okuduğum bir mangaydı. Serisine daha sadık kalmış bir manga, çizim açısından anime serisinden hiçbir farkı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Anime yapımında hiçbir karakter için cimriliğe gidilmemiş, sadece son arc’ın animeye neden aktarılmadığını hala anlayabilmiş değilim. Bilen biri gelsin lütfen! :P :D
Mangasındaki tüm dövüşleri animesinde görebildiğimiz bir isim sadece son dövüş, yani Enishi & Ekibi ile Kenshin & Ekibi arasında geçen azılı dövüşü anime yapımına aktarmamakla bize ne büyük haksızlık yapıldığına tanıklık etmiş oldum ve içten içe anime yapımcılarına içerledim çünkü bu saklanışı hak etmeyen nadir isimlerden biri Rurouni Kenshin. Efsanevi olan bu ismi daha da efsaneleştirecek olan bir arcı bünyesinde barındırsa da animeyi manga bitmeden seyircisiyle buluşturdukları için izleyicisinden mahrum bırakılmayı tercih edilmiş, ne yazık!
Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan – Ishinshishi e no Chinkonka (1997)
Anime katili diye tabir edebileceğimiz bir şey ‘filler’. Neden gerek duyulmuş hala çözebilmiş değilim fakat izlerken keyif almadım mı? ”Evet, aldım” hem de öyle böyle değil, fazlasıyla aldım. :) Söz konusu şey Kenshin ise kimsenin bana bu tarz bir soru sormaması lazım. Tanımayanlar için söylüyorum bunu, beni az buçuk tanıyanlar nasıl bir Kenshin delisi, nasıl da ona tutkulu olduğumu bilirler. :D Bu nedenle, filler dahi olsa Kenshin filmi de tadından yenmiyor. Benden söylemesi. :D
Rurouni Kenshin Live Action Filmleri
Live Action adının anime yapımlarının katili olduğunu savunan bir takipçiyim. Evet, yanlış okumadınız. Uzak Doğu sineması ya da dizisi denilince Japonları bu işte çok başarılı bulduğumu söyleyemem. Anime ve manga denilince de Japon parmakları üzerine tanımam. Live Action adı altında olan yapımlar içerisinde sevdiğim şeyler bir elin beş parmağını ya da hadi iki elimin on parmağı diyelim, geçmez. Çok nadirdir başarılı bulduklarım, Ruouni Kenshin de bu 10 parmak, hatta 5 parmak içersinde ilk 3’te yerini koruyabilir. Kenshin adı altında olduğu için demiyorum bunu, oyunculuklarından tutun da hikayenin anlatımına kadar ne varsa hepsi bu güzel hikayeye en güzel şekilde yerleştirilmiş. Yapımcılarının seçimleri ile dövüş sahnelerinin görselliği bile bu filmi izlemek için yeterli sebep. Filme dair pek bir konuya değinesim yok çünkü seriyi ve OVA’ları bilen arkadaşlarım zaten filme rahatlıkla adapte olacaklardır, bilmeyenler içinse önce bu güzel anime yapımlarını izleyin derim. Sonra filme rahatlıkla geçiş yapabilirsiniz, hatta hiç zaman kaybetmeden yapın bunu çünkü biliyorum ki bu keyfi aldıktan sonra siz de ben gibi kaybetmek istemeyeceksiniz.
Filmin konusuna değinmiyorum, lakin bir tek şey var değinmek istediğim; hikaye sıralanışı. Serinin aksine film mangasına hikaye sunumu konusunda daha sadık kalıyor. Manganın başlangıcıyla, yani 65 bölümlük tv serisinin girişiyle gelen bir seyirlik karşılıyor sizi. 3 film olarak tasarlanmış olan bu güzel yapımların 2.’si ve hatta 3.’sü yolculuğunu tamamladı seyircisiyle çoktan buluştu bile. Ben izledim mi peki? Henüz değil (üstelik yıl kaç olmuş :/), bu nedenle size ilk filmin damağımda kalan tadıyla bu güzel isme dair bir şeyler sunmak istedim. Siz de bendenseniz eğer, tek dileğim en kısa zamanda ikinci ve üçüncü filmi de izleyebilmemiz ve sonucunda tadı damağımızda kalacak bu güzelliği yaşamamız, tabii ki benim de. ;)
Eee böyle bir ismi anarken, şu ilk filmiyle kulaklarımıza kazınmış olan, yani 2012 tarihli Live Action yapımına ait olan melodiyi de anmadan geçip gitmek olmaz.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=jW1Ze8IkH6c]