Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth
Anime Tanıtım
Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth
Tür: Aksiyon, doğa üstü
Yayınlanma Tarihi: 23/11/2013
Film süresi: 98 dakika
Yönetmen: Noriaki Akitaya
Orijinal Yapım: Shin Megami Tensei: Persona 3 video oyunu
Animasyon: Satelight, Atlus
Müzik: Shōji Meguro
Başlıca Seiyuular: Akira Ishida (Makoto Yuuki), Rie Tanaka (Mitsuru Kirijo), Megumi Toyoguchi (Yukari Takeba), Kousuke Toriumi (Junpei Iori), Hikaru Midorikawa (Akihiko Sanada), Kazuya Nakai (Shinjiro Aragaki)
23 Kasım 2013’te Japonya’da gösterime giren ilk Persona 3 anime filmi olan Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth nihayet blu-ray olarak piyasaya çıktı ve biz de izleme fırsatını bulduk. Persona 3 otoriteler tarafından en kaliteli J-RPG’lerden biri olarak gösterilmektedir. Ben de bu müthiş yapımı 100 saatten uzun bir süre oynamış ve büyük bir hayranlıkla PS2’de bitirmiştim. Daha sonrasında ise içerisinde “The Answer” (biraz zorlama olsa da orijinal Persona 3’ün hikayesinin devamı) ve diğer ekstraları barındıran, ne yazık ki bu haliyle bile genel olarak diğer PS3 J-RPG’lerine taş çıkartan Persona 3 FES’i PlayStation Store’dan satın alarak PS3’te bitirmiştim. Yani her şeyini topladığınızda 100 saatten fazlasını keyifle başında geçirebileceğiniz, zaman geçtikçe bile değerini yitirmeyen bir klasik bu yazıda söz konusu olan.
Persona 3 the Movie projelerini ilk duyduğumda da bu yüzden oldukça endişeliydim. Bu kadar uzun ve detaylı bir yapımı birkaç anime filmine sığdırmaya çalışmak birçok önemli noktayı atlayıp oldukça özet geçmek anlamına gelebilirdi. Kısacası serinin diğer birçok hayranı gibi “Yaşasın Persona 3 anime oluyor” yerine “Eyvah, şimdi bunu fragman gibi bir şey yaparlar, Persona 3’ten haberi olmayan çoluk çocuğun da bir sürü gereksiz yorumlarını her yerde görürüz.” düşüncesindeydim. Acaba anime beni tatmin edebilecek miydi?
Bir gün aslında 24 saatten oluşmaz; sadece normal insanlar 24 saatin farkındadır. Bir gün biterken diğer gün başlamadan önce Dark Hour (Karanlık Saat) adı verilen 1 saatlik bir zaman bulunmaktadır. İnsanoğlu Dark Hour boyunca tabutlarında uyurlar ve bu süre sonunda hiçbir şeyden habersiz olarak uyanıp, hayatlarına olağan bir şekilde devam ederler. Sanki zaman hiç durmamış gibi… Ancak normal insanlar fark etmese de Dark Hour gerçektir ve bu süre zarfında dünya çok daha karanlık, çok daha korkunç bir haldedir. Üstelik insanların normalde göremediği Shadow adlı yaratıklar, insanoğlunun uykuda olduğu bu saatte ortaya çıkarlar. Bir süre sonra bu Shadowlar isanların ruhlarını emip insanlara artık zarar vermeye başlarlar. Bazı insanlarda Apathy Syndrome (Duygusuzluk Sendromu) adı verilen korkunç bir hastalık görülmeye başlamıştır ve bu insanlar hareket edemez hale gelmişlerdir.
Dark Hour’un farkında olan ve bu saatte uyanık olan kişiler ise Persona kullanıcılarıdırlar. Bu Persona adıyla çağrılan varlıkların arkasında aslında önemli felsefi düşünceler var. Bunun çok detayına girersem yazıyı sonuna kadar okuyabilecek çok az kişi olacağından çok kısaca bahsedeyim. Personalar aslında herkesin içinde var olan kabul etmek istemedikleri yönleri olarak görülebilirler. Toplum içerisindeyken taktığımız soyut anlamdaki maske, üstlendiğimiz rol anlamına gelen Persona, Latince’den türetilmiş bir kelimedir. Kişinin asıl ruhunun ortaya çıkmış halidir. Farklı karakterlerdeki kişilerin doğal olarak farklı güçleri yani farklı Personaları bulunmaktadır. Persona kullanıcıları bile sayıca çok az iken, birden çok Persona kullanabilme yeteneğine sahip kişiler çok nadir olarak görülmektedirler ki, onlar da genellikle Persona serilerindeki ana karakterlerimiz oluyor.
Gerçek ve rüya aleminin arasında yer alan Velvet Room’a (Kadife Oda) personaları kullanabilen bu özel kişiler farkında olsalar da, olmasalar da misafir olmak durumundadırlar. Bu odada bulunan gizemli kişilikler Igor ve Elizabeth kendilerine sunulan anlaşmayı kabul eden özel persona kullanıcılarını misafir ederler ve Persona güçlerini kullanmakta bu insanlara rehber olurlar.
Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth anime filminde birden fazla Persona kullanma yeteneğine sahip olan mavi saçlı karizmatik ana karakterimiz Yuuki Makoto. Aslında bu karakterin orijinalinde ve mangada adı Arisato Minato iken animede Yuuki Makoto ismini kullanmışlar. Bu durumdan pek hoşlandığımı söyleyemem. Ayrıca ilk anime filmindeki karakteriyle oyundaki karakteri kıyasladığımda, animedeki karakterin çok daha soğuk, daha sert bir karakter olarak göze çarptığını söylemeliyim. Sanırım diğer filmlerde arkadaşlarıyla arasındaki bağını kuvvetlendirdikçe bu durumdan kurtulup daha arkadaş canlısı birine dönüştürme çabasında olmuş animede biraz yapımcılar. Bu arkadaşlarla ve diğer insanlarla bağları güçlendirme konusu Persona serilerinde çok önemli bir yer tutar ve ondan da bahsedeceğim ama önce animedeki olay örgüsüne biraz bakalım.
2009 yılında başlayan hikayede Yuuki Makoto, Dark Hour saatinde de ayakta olup, yolculuğuna devam ederek kalacağı öğrenci yurduna adımını attığında ne olduğunu çok sonradan öğreneceği, insan olmayan garip bir çocukla karşılaşır. Çocuk ana karakterimizin adını sorar ve ona imzalaması için bir anlaşma sunar ve hemen ardından ortadan kaybolur. (Oyunlarda bu ekranda karakterinize istediğiniz adı verebiliyorsunuz.) Ardından yurtta kalan diğer öğrencilerden Yukari Takeba ve Mitsuru Kirijo, Makoto’yu karşılarlar. Bu karakterler Gekkoukan Lisesi’nde öğrencidirler ve olaylar da genellikle bu öğrenciler etrafında şekil alır. Bu öğrencilerden yurtta kalanların olduğu SEES (Specialized Extracurricular Execution Squad) adlı grup aslında Shadowlara karşı savaşan Persona kullanıcılarıdır. Bu gruba başkanlık eden Shuji Ikutsuki, Yuuki Makoto’nun özel bir Persona kullanıcısı olduğunu tahmin eder ve Makoto’yu yakından gözetlemeye karar verirler.
Çok geçmeden bu gruptaki deneyimli Persona kullanıcılarından Akihiko Sanada (Akihiko Senpai) bir gece büyük bir Shadow tarafından yaralanır ve yurttaki arkadaşlarını uyarır. Diğer Shadow’lardan farklı olan bu Shadow yurda saldırır. Yukari Takeba Evoker’ını kullanıp Personasını çağırmaya çalışır ancak bunu yapamadan düşmanı karşısında ciddi bir darbe alır. Personaları çağırmaya yarayan bir tabanca görünümündeki bu Evoker Makoto’nun ayaklarının önünde kalır. O anda net olarak hatırlayamadığı geçmişinden birkaç sahne hafızasında canlanan Makoto Evoker’ı eline alır ve şu meşhur kelimeyle kendi kafasına sıkar: Per..so..na
Thou art I… And I am thou (Sen bensin… Ve ben senim) serinin klasikleri arasına giren bu sözle Orpheus adlı Persona Makoto’nun çağrısına kulak verir. (Burada ilginç bir şekilde başka bir Persona daha kendisini gösteriyor bu da oyunu oynayanlar için önemli bir ayrıntı) Makoto, diğerlerini kurtarmıştır ancak sonucunda baygın düşmüştür. Kendine geldiğinde SEES üyeleri durumu kendisine anlatırlar ve Shadowlara karşı olan mücadelede onlara katılmasını isterler. Makoto ekibe katıldığında artık Dark Hour’da, Gekkoukan Lisesi’nin olduğu yerde Shadowların merkezi olarak ortaya çıkan devasa kule Tartarus’un derinliklerini inceleyebilecek kadar Persona kullanıcısı olmuştur.
Animasyonlar Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth’te özenle hazırlanmış. Birçok sahnede arka planlar, kullanılan renk tonları ve efektler göz dolduruyor. Yine de kusursuzdan başka bir şeyi kabul etmeyen birçok Persona hayranını memnun etmek zor. Oyun ile karşılaştırıldığında bazı farklılıklar göze çarpıyor. Mesela bana göre oyun dünyasının en seksi hatunlarından Mitsuru Kirijo animede o kadar da seksi durmuyor. Fuuka’nın saçları mavi yerine daha çok yeşil bir tonda. Bazı sahnelerde sonuç pek değişmese de oyun ile anime arasında bazı farklılıklar bulunuyor. Ancak seyir zevki yüksek, göze hitap eden bir anime filmi olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth’ün.
Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth anime filminde en son olumsuz eleştiri yapılabilecek nokta ses ve müzikler olarak göze çarpıyor. Zaten muhteşem olan oyunun OST’leri animede de yerlerini almışlar. Bu bestelerin ardında zaman zaman Bleach’in OST’lerini hazırlayan Shiro Sagisu ile karıştırılan büyük sanatçı Shōji Meguro var. Seiyuu performansı da oyundaki gibi oldukça iyi. Favori karakterlerimden olan Aragaki Shinjiro’nun seiyuusu Kazuya Nakai (Gintama’dan Hijikata, One Piece’ten Zoro…) ve ana karakterin seiyuusu Akira Ishida (Gintama’dan Katsura, Naruto’dan Gaara…) en çok göze çarpan isimlerden. “Persona” ve “seiyuu” denilince aklıma 2010 yılında vefat eden Igor’un seiyuusu Isamu Tanonaka da geliyor ne yazık ki. Sanatçı öyle başarılı bir seslendirme yapmıştı ki sonraki yapımlarda başka bir seiyuu yerine sanatçının ses kayıtlarını kullanarak seslendirmeler yapılmıştı.
Yazının önceki kısımlarında “Diğer insanlarla bağları güçlendirme konusu Persona serilerinde çok önemli bir yer tutar ve ondan da bahsedeceğim” demiştim. Buraya kadar okumaya devam eden seçilmiş kişilerdenseniz şöyle açıklayayım: Persona serisinde Social Rank (Sosyal Aşama) adlı çok önemli bir sistem bulunmaktadır. Bahsettiğim üzere herkesin farklı bir ruhu ve Arcanası vardır ve insanlarla olan bağlar kuvvetlendirildiğinde o Arcana’ya bağlı Social Rank seviye atlar. Arcanalar yapımda tarot kartları olarak cisimlendirilmişlerdir ve farklı tipteki Personalar farklı Arcanalara bağlıdırlar. Serinin en güzel yanlarından biri ana karakterin diğer insanlarla bağlarını kuvvetlendirdikçe daha güçlü Personalar elde edebilmesi, diğer bir deyişle dostlarıyla bağlarını kuvvetlendirmesi sonucu daha güçlü bir karakter olmasıdır. Farklı Personaların farklı zayıf ve güçlü yönleri vardır ve serideki savaşlarda bu durum kilit rol oynar. “Dostlarınla bağını kuvvetlendir, sonunda kazanan sen ol” teması birçok anime ve oyunda vardır ancak bunu klişelerden uzak, en orijinal şekilde işleyen yapımlardan biri Persona serisidir. Bu şekilde karakterlerin arasındaki dostlukların gelişmesi elbette zamana ve birlikte geçirilen vakitlere bağlıdır.
Persona animelerindeki asıl sorunlardan biri ise yukarıdaki paragrafta anlatmış olduğum Social Rank’in yeterince detaylı işlenmeye vakit olmayışıdır. Bu Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth’ün de önemli sorunlarından biri. Bu yüzden karakterlerin zaman içerisinde dostluklarının ne kadar geliştiğini, neler yaşadıklarını, birbirlerine ne kadar güvendiklerini, birbirleriyle olan ilişkilerini vb. şeyleri oyundaki gibi göremiyoruz. Persona 4: The Animation anime serisinde de aynı sıkıntı vardı. Elbette bunların hepsini detaylıca göstermek için belki yüzlerce bölümlük bir anime serisi yapılması gereklidir. Sonuç olarak eğer oyunlarına yabancıysanız Persona serisini animelerden takip etmek istiyorsanız kaçıracağınız çok şey oluyor mecburen.
Persona 3 the Movie 1: Spring of Birth genel olarak bakıldığında 90 dakikaya sığdırılmış başarılı bir anime filmi. Açıkçası bundan daha çok bir özet havasında geçmesini bekliyordum. Bu süreye birçok şeyi sığdırmayı başarmışlar. Yine de bahsettiğim nedenlerden dolayı oyunu oynamamış birinin anime filminden aynı tecrübeyi yaşamasına pek imkan yok. Bununla birlikte oyunu oynamayan biri anime filminden zevk alamaz diye kesin bir durum da yok. Belki fazlasıyla eğlenebilirsiniz, belki animeyi izleyip bunun gazıyla oyunlarına başlayabilirsiniz. Yine de fırsatınız varsa önce oyunu bitirip sonra animeye geçmenizi öneriyorum.
Ben bu satırları yazarken ikinci Persona 3 anime filmi olan Persona 3 The Movie 2: Midsummer Knights Dream Japonya’da yeni gösterime girdi ve filmin sonunda 3. anime filmi olacak Persona 3 the Movie: Falling Down duyuruldu. Biz daha blu-rayleri çok bekleriz. Oyunu bitirenler böyle bir efsaneyi kolay kolay unutamazlar ancak sadece animeleri izlemekte kararlıysanız bütünlük açısından tüm filmlerin blu-ray sürümleri çıktıktan sonra arka arkaya da izleyebilirsiniz.